Atölyeler ve Seminerler
Koçluk metotları ve hassasiyetleriyle editörlüğün teknik ve uygulama bilgilerinin sentezinden oluşan atölye ve seminerler bireysel, grup ve kurumsal amaçlara uygun olarak esneyebilen, yeniden yapılandırılabilen, modüler bir kurguya sahiptir. Farklı ihtiyaçlarınız için bize info@zb-akademi.com e-posta adresinden ulaşabilirsiniz.
Atölyeler
Roman atölyesi, bir fikrin roman taslağına dönüştürülmesini hedefler. Kişiyi kurmak istediği dünyaya yaklaştıracak doğru soruları sorar. Kurgu ve yapı oluşturma sürecinde kuramsal ve metodolojik bir yaklaşımı benimser. Katılımcılarla birlikte romanın unsurları üzerinde kurgu mühendisliği yapılır.
Öyküyü öykü yapan şey nedir?
Neden bazı öyküler bizi olduğumuz yere mıhlarken bazıları ağzımızda kötü bir tat bırakır?
Öykü atölyesi, yönünü sorularla çizer. Katılımcılara sunduğu iki anahtar sözcük vardır: “Yenilik” ve “Uyanış” Bu iki kavram hem öykünün hem de onu var eden yazarın sahip olması gereken iki temel unsurdur. Yenilik, öykünün her noktasına nüfuz edecek olan arayıştır. Uyanış ise katılımcının kendisi ve öyküleri üzerinde yaptığı alan çalışmasıdır. Atölye sürecinde her öykünün nabız değeri belirlenir, öykünün anatomisi incelenir ve her katılımcı kendi içindeki öykücünün sınırlarını keşfeder.
Yazarlığın, kitapların ve yayıncılık sektörünün değişen gerçekleri biz editörler ve düzeltmenler yani bu alanın profesyonelleri için kendimizi güncelleme ve becerilerimize yenilerini ekleme gerekliliğini de beraberinde getiriyor.
Artık bir metnin sadece anlaşılır ya da kolay okunur olması yetmiyor. Her alanda olduğu gibi yayıncılıkta da kurallar yeniden yazılıyor. Artık kitap, sadece bir kitap değil. Rekabet çok çetin bir biçimde kendini hissettiriyor. O halde bizler neden daha iyi kurgulanmış ve kendini daha doğru anlatan kitaplar yapmayalım ki?
Yazmanın sanatsal üretimlerle sınırlı olmadığını hatta işin içinden sanatsal ve varoluşsal kaygıları çıkardığımızda aşırı eğlenceli bir şey olduğunu hiç deneyimlemiş miydiniz?
Uydurmaca yazı atölyesi, “Sanat sanat için midir yoksa sanat toplum için midir?” sorularıyla hiç ilgilenmez. Uydurmaca yazı atölyesi mahallenin meraklı ve haylaz çocuğudur ve o, şöyle der: “Sanatı bilmem ama yazmak, kesinlikle iyi vakit geçirmek için.”
Hikâye nedir, roman nedir?
Hikâye ve roman aynı sözcük ailesinin farklı kimliklere sahip iki üyesidir. Aynı aileden oldukları için birbirine benzeyen huyları ama en nihayetinde canlı oldukları için birbirinden apayrı yönleri vardır.
Hikâye ve roman nerede doğar, nerede yaşar?
İkisi de aynı yerde, yazarın zihni ve kalbi arasında doğar. Fakat büyüyen her şey gibi bir süre sonra kendi yollarını çizer ve ayrı evlerde yaşamaya başlarlar.
Günümüzde birçok kurum ve şahıs, sundukları hizmet ve ürünleri çeşitli medya mecralarında tanıtıyor. Bu mecraların sayısı ise her geçen gün artıyor ve araçları değişiyor.
Dolayısıyla proje haline getirilmiş her fikir;
Kahraman en net tanımıyla, romanın ana kişisidir. Okur hikâyeyi kahramanın izleriyle takip eder. Dolayısıyla fiziksel, ruhsal, psikolojik ve sosyal olarak güçlü tasarlanmış bir kahraman, okura hikâyeyi de sevdirir.
Kahraman, temelde bir hedefi, bir arzusu, bir ihtiyacı olan kişidir. Kahramanın en önemli özelliği olaylar karşısında gösterdiği irade ve verdiği kararlardır. Hikâye, kahraman için bir arayış, kavuşma ya da aydınlanma vazifesi görür. Aslında bu yönüyle roman, tıpkı bize benzer.
Kahraman aynı kalamaz.
Sınanmayan kahraman olamaz.
Bu sözler çok tanıdık değil mi? Derinde bir yerde, bizi anlatıyor. İzlediğimiz, gördüğümüz, duyduğumuz her şeyde bir kahraman yankısı duyuluyor. Sadece yaşamaya devam etmek, kahraman olmak için yeterli mi? Yaşamın dalgaları ve durağanlığa müsaade etmeyen coşkun suları düşünülürse, evet sadece yaşamak bile kahramanca bir eylem.
Roman en net tanımıyla, en az 80.000 ile 100.000 kelime olarak yazılmış kurgu metinlerdir. Temel meselesi insan ve hayattır. Bir karakter romanı ya da bir olay romanı yazabilirsiniz. Roman yazarın ahenkle kurguladığı bir seçimler bütünüdür.
Peki ya roman ne değildir?
İşte düşünsel fırtına burada başlıyor: