Skip to content Skip to sidebar Skip to footer

Sonradan Yazar Olunur mu?

fountain pen on black lined paper

“İnsanı diğer canlılardan ayıran özelliklerini saymaya başladığımızda aklımıza hemen akıl ve irade gelir. Bu tehlikeli (!) ikilinin çocukları olarak merak ise öyle sanıyorum ki insanın deneyimleme, öğrenme ve gelişme arzusunun tohumlarını atan, sihirli bir içgüdü olarak tanımlanabilir belki de.”

SONRADAN YAZAR OLUNUR MU?

Son yıllarda kişisel gelişim adı altında kendine yatırım yapanların sayısının ne kadar çoğaldığının farkında mısınız? Kişisel gelişim derken sadece “düşünce gücüyle hayatınızı değiştirin” kısmından bahsetmiyorum. İnsanın değişebilen, gelişebilen ve her şartta ileriye doğru gidebilen bir varlık olduğundan hareketle, onu daha iyi, daha becerikli, daha donanımlı olma yolunda eğiten ve öğreten eğitimlerden, atölyelerden, seminer ve workshoplardan bahsediyorum.

Üstelik başlangıçta kurum içi eğitim ya da ev kadınlarına yönelik olarak düzenlenen organizasyonlar olarak hayatımıza giren bu eğitim/hobi karışımı geliştiriciler günümüzde o kadar rağbet görür bir hal aldı ki, bu amaçla kurulan pek çok eğitim ve danışmanlık şirketinin de önünü açtı hatta birer birer uzmanları bilgilerini paylaşmak konusunda cesaretlendirdi.  Tasarımcılar, ressamlar, müzisyenler, girişimciler… Kimler yok ki, bilgisini ve deneyimini paylaşanlar arasında… Hobisini profesyonelleştirmiş kadınlar var mesela, onlar da hobisinde daha da iyi olmayı hedefleyen başka kadınlara eğitimler veriyor.

Yedisinde Neyse Yetmişinde de O Olma Devri Kapandı

Bu çok güzel bir şey. Öyle sanıyorum ki bu sayede çocukluk hayalini gerçekleştiren, içinde ukde olmuş eksikleri tamamlayan, çok istediği bir şeyi elde edebilmiş pek çok insan olmuştur. Kimileri bu tür eğitimlere katılanları macera peşinde koşmak ya da hercai gönüllülükle itham edebilir, “Ay şimdi de başımıza ressam mı olucan?” imalarıyla tüketmeye çalışabilir. Kulak asmamak lazım. İnsan isteyince her şeyi öğrenebilir, her şeyi başarabilir. Elbette uzmanlaşmak mesai ve kilometre ister ama bu hiç başlamamak anlamına gelmemeli.

İnsanı diğer canlılardan ayıran özelliklerini saymaya başladığımızda aklımıza hemen akıl ve irade gelir. Bu tehlikeli (!) ikilinin çocukları olarak merak ise öyle sanıyorum ki insanın deneyimleme, öğrenme ve gelişme arzusunun tohumlarını atan, sihirli bir içgüdü olarak tanımlanabilir belki de.

Elbette resim kursuna gidince ressam olunmuyor evet ama insanın hayatına böyle bir uğraş eklemesi ve daha daha çalışıp bunu oldukça ileri bir seviyeye taşıması mümkün. Aynı şekilde mahallenizdeki musiki derneğine gidip gelerek bir “star” olamayabilirsiniz ama içinizdeki müzik aşkını doya doya yaşayabilirsiniz. Zaten bu tür eğitimler veren yerlerin, böyle büyük vaatler verdiklerini de düşünmüyorum ama içinizdeki kıvılcımı ateşe döndürmenin imkânsız olduğunu da kimse söyleyemez değil mi?

İnsan Doktor Olmayı Öğrenebiliyorken, Yazar Olmayı Neden Öğrenemesin!

Cevapları duyar gibiyim. Akademik eğitim, stajlar, uzmanlaşma süreci vs. Yanlış yerden baktığınızı söyleyebilirim. Bütün bu süreç tek bir düzlemde sağlıklı değerlendirilebilir. Doktorluk, mühendislik, pilotluk hatta çok iyi pilav yapmak ya da ajur battaniye örmek hep aynı şeylere ihtiyaç duyar. İlgi, eğitim, kararlılık, disiplin, sorumluluk ve yapmaya devam etmek yani o uğraşı sürdürmek. Elbette hiçbir eğitimi olmayan biri doktorluk ya da mühendislik yapamaz ancak bu işlerin bile sadece son birkaç yüzyılda akademik bir zemine oturtulduğunu düşünürsek… Kişinin, bir işle kendini adayarak ve onunla hemhal olarak uğraşması, canlı ilgisinin kutsal ilham kapılarının hep açık kalmasını sağlaması gibi haller, kişiyi istediği her işte üstat yapabilir aslında.

Evet, insanoğlunun sürdürülebilir, denetlenebilir, onaylanabilir sistemler, disiplinler yaratması gerekmiştir ki bilim de bunun için çalışır ancak sanat dediğimizde akan sular durur. Orası insanların uçabildiği, halamızın bıyığı olup amcamız olabildiği, fillerin konuştuğu, devlerin bin yıllık uykulardan uyandığı insanoğlunun gizli bahçesi.  Sanat insana, kişinin kendisine ait bir dünya. Kutsal ve mahrem. Bu açıdan, son zamanların en çok tartışılan konularından biri olan “yazarlığın da kursu mu olurmuş canım” eleştirisine katılmadığımı belirtmek isterim. Resim, heykel, oyunculuk, müzisyenlik ve ses eğitimleri, kursları, okulları oluyorsa, yazarlığın neden olmasın? Bildiğim tek bir şey var, dünyada öğrenilmeyecek hiçbir şey yok! Yeter ki insanın ilgisini çeksin, merakını uyandırsın.

İşaret Dili Dahil, Konuşabilen Herkes Yazabilir!

Yazmak insanın en temel ihtiyaçlarından biri. Hatırlamak için, akılda tutmak için, bir başkasına anlatmak için ya da ruhsal olarak kendini sağaltmak için… O kadar çok sebep bulunabilir ki yazma hakkını savunmak adına. Hepimizin henüz ortaokul sıralarında tanıştığı, birazdan söyleyince de hemen hatırlayacağınız basit bir bilgi var. İnsanlık yazıyı M.Ö 3.500 yıllarında, Sümerler zamanında keşfetmiş denir. Evet, çivi yazısı. Öncesinde mağara duvarlarına, hayvan derilerine çizilen şekiller. İnsanoğlunun bilgi ve deneyimini aktarma arzusu muydu, can sıkıntısına bir çare miydi yoksa kendisi için bıraktığı notlar mıydı bilinmez ama yazmak, yaşamsal zorunluluktur. Elbette Tolstoy olmak, Yaşar Kemal olmak, Victor Hugo olmak kolay değil ama bir yerden başlamamak da doğru değil.

Basit Bir Alıştırma: En Büyük Kahramanın Hikâyesini Yazın, Kendinizin!

Dünyada en çok kullanılan yazın türü herhalde günlüktür. Şimdi böyle söyleyince büyük buluşun bu mu yani, diye sorabilirsiniz ama evet bu. Günlük şahane bir yazma alanı sunar. Belki başlangıçta her biri birbirinin aynı gibi duran günlerinizin yazılmaya değer bir şey içermediğini düşünebilirsiniz ama sizi temin ederim ki, siz yazdığınızda her biri birbirinden daha değerli, daha farklı, daha önemli olacak. İlk başlarda bunu görmekte zorlanabilirsiniz ama kendi hayatınıza, onu hikâye eden bir yazar gözüyle baktığınızda, harika vakit geçirecek, çok eğleneceksiniz.

Günlüğünüzü bilgisayarda da yazabilirsiniz elbette ancak yeni başlayacaksanız tavsiyem bu işi defterde yapmanız. Kağıdın üzerinde güzelce kayan bir de kalem edinirseniz, artık gününüzün nasıl geçtiğini, kimleri gördüğünüzü, onlarla neler konuştuğunuzu, hangi duyguları yaşadığınızı, tahminlerinizi, öğrendiklerinizi, her şeyi ama her şeyi, aklınızın ve kalbinizin görebildiği ne varsa yazabilirsiniz.

Yazdıklarınızın Hepsi Çok Saçma Şeyler mi?

Mümkün. Çünkü çoğu zaman öyle olur. Yazdığınız şeyler utanç verici, önemsiz ya da kimsenin görmesini istemeyeceğiniz kadar saçma olabilir. Hepimiz çoğu zaman öyle hissederiz, onlar da gerçekten öyledirler çoğunlukla ama biz de özgürüzdür ve bu gerçek bir hafifletici nedendir. Böyle anlarda henüz alıştırma aşamasında olduğunuzu unutmayın, vazgeçmeyin, devam edin.

Hani bebeklerimiz büyürken çok önemli bir gelişim dönemi vardır. Tüm uzmanlar aynı şeyi söyler, bebeklikten çocukluğa geçisin en belirgin özelliği, gelişmiş el-göz koordinasyonudur. Benzer bir durum yetişkinlerin yazma serüveninde de kendini gösterir. Bu kez biraz daha karmaşıktır ama. El ve iç görü koordinasyonu. Günlüğünüze düzenli olarak yazdığınızda, bunu kısa sürede aştığınızı siz de fark edeceksiniz. Çünkü aslında yazdıklarınızın, anlatılmaya değer şeyler olmasını sağlayacak şey budur: iç görünüz. Bu sayede bir süre sonra herkesten sakladığınız günlüğünüz, başkalarıyla paylaşmaya değer sizin biricik dünyanızın kaydı olacak ve siz de göreceksiniz ki, birbirinin aynı olan o günler siz yazınca tamamen birbirinden ayrılacak.

Bu Uğraşınızı Geliştirmek mi İstiyorsunuz?

İşte o zaman siz de, tıpkı resim yapmak isteyen dostunuz gibi bir yazarlık eğitimine katılabilir, konuyla ilgili pratikler içeren kitapları okuyabilir, sosyal medyada ilgili grupları takip edebilirsiniz. Yeter ki seviyor ve istiyor olun. Yetenek insana zaman kazandırır ama adanmışlığın önünde de hiçbir şey duramaz.

Son söz

Yazarken asla acele etmeyin, kendi iç sesinizi duymak için kendinize zaman tanıyın, hayal gücünüzün canlanması için ona fırsat verin. Samimi ve kendiniz gibi olun. Kendi kelimelerinizle kendi gerçeklerinizi yaratın. Satır aralarında yakaladığınız o güzel duyguların sahibini tanıdıkça, kendinizi daha çok seveceksiniz.