Bir filmde duymuştum, âşık olunca insanın midesinde kelebekler uçuyormuş. Ben âşık olmadım, bilemem. Ama yemin ederim, benimki ölünce midemde kelebekler uçuştu. E, gelmişti 82 yaşına. Her gün de hasta. Hafta yedi, biz sekiz hastanedeyiz. Geçirmediği ameliyat, yatmadığı poliklinik kalmadı. Kaç kere öldü diye araba tutup ilçeye hastaneye kaldırdık. Sanki Anka kuşu mübarek. Her seferinde küllerinden doğdu. Daha ne demeye yaşıyorsun, be adam? Hastaneye gittik mi yedi sülalesi arardı. Neymiş Allah can sağlığı versinmiş, duaları bizimleymiş. Yahu, adamın yürüyecek hali yok, altında sidik tutmuyor, Allah hayırlı ölüm nasip etsin diye dua edin diyemezdim tabii. Derdim Gülnaz, yandın sen, bu adam seni gömmeden ölmez.
Aha da öldü! Rabbim böyle mucize gibi bir şey nasip etti. Gece uyandım ki adam yanımda yok. Seslendim, ses yok. Yatakta doğrulup baktım, ayak yolunun ışığı yanıyor. Bekledim, bekledim gelen yok. Allah biliyor ya, anladım ben. Gidip baksam, yine araba çağır, yine hastaneye git, yine bir yeniden doğuş. Eşarbımı çektim başıma, yattım. Ya herro ya merro! Sabah olunca, gittim baktım ki benim kuş hakkın rahmetine kavuşmuş. Hemen kapıya koştum, etrafta kim varsa feryat figan eve çağırdım. Karılar geldiler beni teselliye. Allah sabrını verir dediler. İçimden dedim Allah’ıma kurban. Günahına girmeyeyim, benim adam çok da kötü biri değildi. Ama 15’imde vardım ben bu adama be, 60 yıl oldu evliyiz. Bütün akranlarım 20 senedir dul. Kapının önüne atıyorlar bir minder, akşama kadar o ne etmiş, bu nereye gitmiş. Oh, herkes keyfinde. Çocukları da gözlerinin içine bakar ki anaları dulluğunu hissetmesin, iki damla gözyaşı dökseler herkes hallerine acır. Benim kaç sene ömrüm kaldı? Bir ayağım öbür tarafta, benimki hâlâ tepemde. Neyse ki, Allah’ın geniş günleri de varmış. Daha ne kadar yaşarım bilemem ama ben de dulum artık. Kolay mı öyle dulluk? Ben şimdi ne gözyaşı dökerim benim adamı andıkça ne nazlar ederim çocuklarıma ne dedikodu yaparım kapıda. Kaç yıldır hazırlanmışım.
Daha cenaze evdeyken, üstüme bir rahatlık geldi. Ama belli etmedim kimseye. İki göz iki çeşme ağlıyorum. Bana bir ilgi, bir alaka. Benim oğlanlar hep gurbette. Uçağa atlayıp gelmişler. Eve ağlayarak girip bana bir sarılmaları vardı ki… Midemde yine kelebekler uçuştu. Cenazeye kadar her şey tam hayallerimdeki gibiydi. Ne olduysa o deli yüzünden oldu. Hele onu kim çağırdı cenazeye? Benimki sevilen, sayılan bir adamdı. Bütün köy toplandı cenazeye geldi. Koltuklarımın altı kabardı gururdan. Bizim köyde imam yok. Cenaze namazlarını dede kıldırır. Ceddine kurban olayım, bir de güzel kıldırdı ki namazı. “Hakkınızı helâl ediyor musunuz?”u duyunca, öyle içten haykırdım, öyle içten haykırdım ki helal olsun diye. Sonra bir daha sordu, yine helal ettik. Üçüncüyü de sorup bütün cemaatten “helal olsun”u alınca, Deli Haydo başlamasın mı alkışlamaya? Var belki 100 kişi. Herkes de buna uyup alkışlamaya başladı. Sanki cenaze değil, cemevi açılışı. Bir alkış bir kıyamet. Allah’tan dede hemen fark etti de milleti uyardı. Herkes nasıl mahcup, eğdiler başlarını öne. Onları öyle görünce bana bir gülme geldi. Eşarbımın ucunu ağzıma tıktım, bacağımın etini büktüm. Mümkünatı yok tutamıyorum kendimi. Eltimgil, görümcemgil hep yanımda. Önce ağlıyorum sandılar, baktılar ki ben gülüyorum, hepsinin yüzüne inme indi sanki. Bir ayıplama, bir cık cıklama. Sonra bir anda cemaatin içinden mübarek bir ses dedi ki, “Kadın üzüntüden aklını yitirdi.” Başka çarem kalmamıştı, attım kendimi yere. Hem tepiniyorum hem gülüyorum. Oğlanlar koştu hemen, beni arabaya atıp ilçeye getirdiler. Doktorlar birkaç gün psikiyatri polikliniğinde misafir edelim demiş. Hayatımda ilk kez tek başıma misafirliğe geldim. Yine beni aldı bir keyif. O deli cenazede alkışlamasaydı, ne güzel yas evimde hanım hanımcık otururdum da bana hizmet ederlerdi diye biraz içim buruldu ama buna da şükür. Oğullarım kapıda pervane, bir üzülüyorlar ki annem hasta oldu diye. Ulan oğlum, 75 yaşımda ilk kez kalmışım bir başıma, var mı bende hasta olacak göz?